Ofiste oyun mu oynayacak bu insanlar?

İş hayatı, doğası gereği ciddi olmak zorunda. İçerisinde “kurumsal” kelimesi geçen cümle duyduğunuzda aklınızda ilk olarak eminimki gömlek, kravat, kocaman excel tabloları, ulaşılması zor hedefler, çalar saat, trafik vb. gibi kavramlar belirecektir. Hanımlar için yarın ne giyeceğim? Ya da akşam ne yemek yapsam? konusuna değinmiyorum bile..

2002 yılında iş hayatıma Türkiye’nin ve dünyanın en çok satan bilgisayar dergilerinden birinde oyun editörü olarak başladım. Kulağa ne kadar hoş geliyor değil mi? Oyun oynamam için birileri bana maaş ödeyecekti! Fakat durum pek de öyle olmadı. Patron bir gün geldi ve bana “biz sana niye maaş ödüyoruz ki? Zaten bütün gün oyun oynuyorsun” dedi. Bu durum bende büyük bir hayal kırıklığı yarattı. İşim gereği oyunları en ince ayrıntısına kadar oynamam ve özellikle tam inceleme yazılarında bütün oyunu bitirmem gerekiyordu.

En başlarda çok eğlenceli gözüken bu durum “mutlaka yapmam gereken” bir iş olduğu için zamanla eski keyfini yitirdi. Oyun oynamak eğlenceli bir aktiviteyken zorla yapmam gereken keyifsiz bir işe dönüştü. Durum dışarıdan bakıldığında insanlar okul ya da mesai bitse de eve gidip oyun oynasak diye düşünürken ben “oyun bitsede eve gitsek” durumuna gelmiştim.

Forbes & Gartner’ın yayınlamış olduğu bir rapora göre çalışanların %70’i işe isteksiz bir şekilde gidiyorlar. %63’ü hedeflerine ulaşamayarak başarısız oluyor ve bu da şirketlere global olarak yılda 500 milyar dolarlık bir zarar olarak yansıyor. Yeni neslin klasik iş hayatına göre evrilmeyeceğini %80’e varan yıllık çalışan devir oranlarından anlayabiliyoruz.

Günümüzde ise artık oyun değişti. Çünkü dünyaya gözünü açtığında teknolojiyle büyüyen nesil artık iş hayatında ve sayıları giderek artıyor. Kurumların ise çağa ayak uydurma noktasında dijitalleşme / dijital dönüşüme vermiş oldukları önem kadar çalışan motivasyonuna da odaklanmaları gerekiyor. Fakat kurumsal hayat yeni jenerasyona neden bir ışık yakmasın? İşte tam da bu noktada devreye bir süper kahraman giriyor. Bu süper kahramanın adı “Oyunlaştırma”!.

Yazının başlığını görüp de buraya kadar okuyanlara şimdiden teşekkürler. Evet oyun oynayacak bu insanlar. Aslında sadece yapmaları gereken işleri yapacaklar. Daha iyi anlaşılması açısından bir kaç örnek vermek istiyorum. Şirkete en çok parayı getiren genellikle de kazanacakları prim onları daha çok motive eden bir departman olan satış ekiplerinden bahsedelim.

Şimdi işe biraz hayal gücü katalım ve tüm satış ekibinin bir futbol takımı olduğunu düşünelim ve sadece üç adet KPI ölçelim. Toplantıları antrenman, gönderilen teklifleri kaleye çekilen şut ve onaylanan satışları ise gol olarak sayalım ve eğlenceli ve basit bir arayüzle tüm satış personellerinin kullanımına sunalım. Ardından basit bir rozet sistemi oluşturalım. En çok gol atan satışçıya gol kralı gibi rozetler hediye edelim. Ayrıca her ay rozet sistemini sıfırlayarak kişilerin motivasyonel devamlılığı da böylelikle sağladığımızı düşünelim. Atılacak her gole de ödül marketinden kullanıcının seçeceği bir ödül tanımlarsanız tüm eksikleri tamamlamış olacaksınız. Böylelikle kurum içerisinde tatlı bir rekabet sağlayarak hem çalışanların kişisel gelişimine hem de şirket hedeflerine daha kolay ulaşmasını sağlayacaksınız.

Bu tarz bir yapıyı şirket kültürüne entegre etmek zor gibi gözükebilir fakat çalışmış olduğumuz perakende, sigorta, satış, çağrı merkezi gibi firmalarda 20-50 yaş arasındaki çalışan, yönetici ve üst düzey yöneticiler arasında oyuna dahil olmak konusunda hiç bir problem yaşamadığımızı rahatlıkla söyleyebilirim.

Motivacraft’un perakende sektöründe faaliyet gösteren bir firmada çalışanlarının nasıl %20’lerin üzerinde performans artışı sağladığına ve bu rakamın şirket cirosuna nasıl etki ettiğine bir sonraki blog yazımda değineceğim.

Oyun daha yeni başlıyor...

Paylaşın

Yorumlar